17 Kasım 2011 Perşembe

Enerji Her Şeydir

Bedenimiz kendini iyileştirecek şekilde tasarlanmıştır. Bir bedenin sağlığını koruma ve hastalığı yenme yeteneği aslında doğanın en çok göze çarpan başarılarından biridir. Ama bizler, sistematik olarak bu doğal kapasiteye engel oluşturan bir dünyada yaşıyoruz ve eğer sağlığımızı gerçekten iyileştirmek istiyorsak bu konuya şuurlu bir şekilde yaklaşmamız gerekiyor.


Bizler gezegenimizin elektromanyetik, yerçekimsel ve nükleer alanları içinde dünyaya geldik. Güneşin hayat veren ışınları altında büyüdük. Enerji sistemlerimiz, örneğin bedenimizin enerji yolları olan meridyenlerimiz ve bedenimizin enerji merkezleri olan çakralarımız elektromanyetik enerji ve ışık yayarlar. Ölçmeyi başarabildiğimizden daha süptil olan enerjiler hem içimizde hem de etrafımızda bulunmaktadır.


Enerji aslında her şeydir. Madde de donmuş enerjidir. Muhtemelen, Einstein’ın da inandığı gibi, sadece tek bir enerji, “birleşik bir alan” var, ama öyleyse bunun sayısız yüzleri de olmalı.


Kendi kaynaklarında bu enerjiler birleşiktir (bütün haldedir). Başlangıçtan beri var olan bu enerjinin bütününden, varlığımızın içindeki tüm sonraki elektromanyetik potansiyelleri türetiriz. Canlı madde bedenler olarak, biz tüm varoluşun geri plandaki dokusu ile – hiperuzayın boşluğu, ayrıca Kozmik Kafes olarak bilinir – açık enerjisel alış verişteyiz.


Bir çok kültürde, fiziksel bedeni destekleyen, şekillendiren ve hareket ettiren bir süptil enerji matrisi vardır; buna Çin’de “ki” veya “çi”, Hindistan’da veya Tibet’te “prana” Yahudi kabalistik geleneğinde “yesod”, Japonya’da “ki”, Sufilikte “Baraka” adı verilmektedir.


Yaşam gücü (Ki) bütün hayatı saran ve akan süptil bir enerjidir. Canlı varlıkları sağlıklı ve diri tutar. Eğer Ki yok edilir veya zayıflatılırsa, o varlık ölür. Ki’nin süptil enerji sistemindeki sağlıklı akışı olumsuz etkilenirse, hastalıklar ortaya çıkar. Bu enerji her yerde mevcuttur, yaşam tarzına ve desteklediği hayata göre çok geniş bir titreşimi vardır. Ki, maddesel ve ruhsal dünyada canlı veya cansız, var olan her şey için gerekli olan bir enerjidir. Ki’nin insanların aura ve çakralarında farklı titreşimleri vardır.


Kullanılan yöntem ne olursa olsun, bütün şifa yöntemleri negatif Ki’yi, kişinin bedeninden, oluşturmuş olduğu olumsuz düşünce ve duygularla birlikte uzaklaştırır.

Affetmek...



Affetme, ruhsal arınmanın hem başlıca aracı hem de amacıdır. Affetme tüm deneyimlerimizin sevgiye dönüştüğü noktadır. Sevgiye dönüşen her deneyimin karmik döngüsü de sona erer. Yani geçmişte ekilen bir enerji artık sevgiye dönüşmüştür. Böylelikle bu deneyimin tekrar yaşanmasına gerek kalmaz. Sık sık “Geçmişini affetmeyen, geleceğini de yaratamaz.”

Affetme sırttaki bir küfe gibidir. Anca...k sevgiye dönüştüğünde boşalabilir. İşte, geçmişimizde kızdığımız her olay ve kişileri, affetmediğimiz sürece sırtımızdaki küfelerde taşıyoruz. Onları affetmek demek, kendi yüklerimizden kurtulmak demektir. Bıraktığımız her öfke için Evren’de tek bir karşılık vardır, o da sevgi.

Birini affedememe nedenimiz, o kişinin bizim korkularımızı tetiklemesindendir.

Günde bir kere düzenli olarak korkularınızı çalıştığınızda, korkularınız her geçen gün dozu azalarak bitecek ve böylece o kişiyi affetmeniz kendiliğinden kolaylaşacak, hatta kendiliğinden olmuş olacak.

Affettirmeyen korkudur.

Birini “asla affedemem” diyorsanız, o kişi sizin korkularınızı tetiklemektedir.

O kişinin sizde hangi korkuları harekete geçirdiğini bulup düzenli çalışın. Bakın o zaman en “affedemem” dediğiniz kişiyi bile nasıl kolay affedebileceksiniz. Affetmek, o kişiyi onaylamak, “Oh ne iyi yaptın, iyi ki yaptın” demek değildir. Ona gidip sarılıp “Canım bak, ben seni affettim biliyor musun” demek hiç değildir. Zaten bunları yapmayın.

Affetmek, içte olan bir harekettir; içte dönen ve yaşanan bir enerjidir.

Affetmek, kendi yolunuzu açmak, sırtınızdaki yükleri bırakmak, kendi hayrınıza bir adım atmak demektir çünkü affetmediğiniz her bir an, siz kendi sırtınızdaki o yükü taşımaya devam ediyorsunuz demektir.

Affetmek, kendini sevmek demektir.

Kendinizi de affedin.

Siz sadece deneyim yaşayan, bu dünyada öğrenimde olan, her halinizle son derece değerli bir ruhsunuz. Allah davrandığınız gibi davranmanıza izin veriyor da siz niye vermiyorsunuz? Öyle yapmanızı istemeseydi, öyle davranmanız bütünün en yüce hayrına olmasaydı, Allah muhakkak size engel olmaz mıydı? Engel olmadıysa bu demektir ki, O, size izin verdi, tüm davranışlarınız için sizi sevdi. Siz de ona katılın ve kendinize izin verin. Siz de kendinizi tüm davranışlarınız için sevin ve onaylayın.

Ve gün boyu içinizden ya da tercihen yüksek sesle:

“Ben kendimi yaptığım ve yaşadığım her şey için onaylıyorum”

bilinçaltı tekrarını bol bol yapın.

Kendi yolunuzu bu şekilde kendiniz açarsınız.

Herkes kendi yolunu kendi açar; kendi yolunu kendi yapar.

Su olmaya doğru akar.

Pozitif düşünün ve pozitif hissedin.


Çünkü sadece pozitif düşünmek yeterli değil. Pozitif hissetmeniz de gerekli ve hatta şart.
“Ben hayata, olaylara pozitif bakıyorum” derken, hissiyat anlamında da gerçekten hayata ve olaylara karşı pozitif duygular hissedebiliyorsanız, siz gerçekten pozitif düşünüp, hissedebilen bir insansınız.
Ancak sadece düşüncede ve sözde kalan bir pozitiflik ise sözü edil...en, o zaman bu düşüncenin size ve hiç kimseye bir yararı olmayacaktır maalesef.
Peki, bunu nasıl sağlayabiliriz? Yani sözde değil, hissiyatta kendimizi nasıl pozitif hissedebiliriz?
Yaşam tarzımızı “pozitif hissetmeye” yani başka bir deyişle “kendini iyi hissetmeye” odaklı tutarak.
Bunun için öncelikle içsel konuşmalarımızı değiştirmeliyiz.
İçsel olarak olumlu düşünmenin, hislerimiz üzerinde çok önemli bir yeri vardır. Kendi kendinize neler söylediğiniz, sizin ne olduğunuzu ve neler yapabileceğinizi ve daha önemlisi nasıl “hissedeceğinizi” belirler.
Mesela aşağıdaki olumlama cümlelerini her gün sabah uyanır uyanmaz ve akşam yatmadan önce söyleyerek işe başlayabilirsiniz.
- Her geçen gün daha doyumlu ve mutlu hissediyorum.
- Her geçen gün huzur ve mutluluk buluyorum.
- Hayatımı dolu dolu yaşıyorum.
- Daima mutlu ve pozitif hissediyorum.
- Her anımın tadını çıkartıyorum.
- Her geçen gün sağlık, güzellik ve mutlulukla doluyorum.
Bu olumlama cümlelerini söylerken yapmanız gereken önemli bir şey daha var.
İmgeleme tekniğini kullanarak, bir hayal yaratmak ve o hayalin içine beş duyunuzla girip, o hayali yaşamak.
Bu nasıl olacak?
Mesela “Daima mutlu ve pozitif hissediyorum” olumlamasını yaparken, kendinizi huzur içinde bulacağınız bir mekânda imgeleyebilirsiniz.
Bu yemyeşil, içinden nehir akan bir orman olabilir. Beş duyunuzla ormanı hissetmeye çalışın şimdi. Bu güzel ormanı görün. Kuşların sesini duyun. Ağaçlara dokunun. Ayaklarınızla toprağa basın, kelebekleri görün. Nehrin şırıl şırıl akan suyunu işitin. Yemyeşil çimenlerin ve çiçeklerin mis gibi kokusunu içinize çekin.
Bu egzersizi her sabah ve akşam yaklaşık 10 dakika olumlamanızla birlikte yapın.
Her geçen gün gerçekten, pozitif hissetmeye başladığınıza tanık olacaksınız.
Bir isteğinizi hayatınıza çekebilmek için de aynı tekniği kullanırsanız, isteğiniz hızla size çekilecektir.
İsteğinize uygun bir olumlama cümlesi, sabah ve akşam isteğinize paralel yaratacağınız bir imgeleme ile arzu ettiğiniz mutluluklara kavuşmanız hiç zor değil.